5 Temmuz 2011

Şike Mike Şampiyonluk....

Pazar gününe skandalla başlamak gibisi yok. Televizyonu açıyorsunuz, şike, rüşvet kelimeleri belirip belirip kayboluyor ekranda. Alttan haber, üstten haber, dizi arası flaş, reklam ardı özet...

Aç kurtlar gibi medya; avını buldu mu tek bir kıymık parçası kalmamacasına asılıyor dişleriyle. Oradan ısırıyor, buradan ısırıyor, kemik parçalarını kıtırdatıp, gürültüyle yutuyor... Doymuyor bir daha ısırıyor. Etin içindeki kanı kuruyup kalmış bir sünger misali içine çekiyor, emiyor. Yetmiyor, tükürüp, yalana yalana tekrar yiyiyor. Geviş getire getire.

Basın özgür tabi; doğruları yazar, gerçekleri gün ışığına çıkarır, karanlıkta kalmış ne varsa irdeler, kanırtır, halkı aydınlatmak için büyük riskler alır. Güvenilirdir, kaya gibi sağlamdır...

Ha şimdi soracaksınız, yukarıda yazdığıma ben inanıyor muyum? İzin verin hemen cevabı yapıştırayım. Tek virgülüne inanıyorsam ne olayım.

Elbetteki ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Bugün ülkenin en önemli spor klüplerinden birinin başkanı şike iddiası yüzünden göz altına alınıyorsa, elbet bir şey vardır diye düşünüyor insan. Çıkan haberlerdeki görüntüler, konuşmalar daha neler neler, hepsi aynı şeyi düşündürüyor; Eh, yapmış bunlar birşey, besbelli ortada. Ancak hemen akla başka bir soru geliyor, Bu olay yeni mi?

Yıllardır böyle söylentiler şehir efsanesi gibi dolanıp durur etrafta, bir allahın kulu da "yok olmaz öyle şey" demez. Herkezin şike yapıldığına dair bir komplo teorisi vardır kafasının bir yerinde. Takımlar kaybettiklerinde yok hakem, yok federasyon, yok oyuncu, bir bahane, bir üçkağıt ararlar o yenilginin içinde. Vardır veya yoktur. Gözümüzle görüp şahit olmadan bilmemiz mümkün müdür? Hayır. Ama dedim ya, bizim kafamız bir başka türlü çalışır. Hatta deriz ki medya şu takıma çalışıyo, bu takımı destekliyor ve saire. Eh, iki koca sayfa tek takıma ayırıp geri kalanına sayfada tek sütun verirsen ben de ararım o üçkağıdı.

İşte bu karmaşanın arasında benim de aklıma takılan aynı soruydu. Bu yeni birşey mi? Bu güne kadar şike hiç yapılmadı mı? Birinin şampiyonluğu diğerine hediye edilmedi mi? Düşmanımın düşmanı dostumdur diyerek kucak dolusu gol yenmedi mi? Hakemler hiç hata yapmadı; bir maçta beş kırmızı kart hiç çıkmadı mı? Yeni mi arkadaşım bu sorular? Bunların hiç biri olmadı da, her şey bizim kafamızda mıydı? Bugün mü oldu bu? dünü hiç yok muydu?

Dün sayfa sayfa yücelttiğinizi bugün sayfa sayfa paralıyorsunuz. Doğrudur veya değildir, bu dünün haberidir. Ama sıkmadı dün yazmak, o yüzden her ne şekil olduysa, bu adam kimle ters düştüyse gafletle, bugün yazmaya karar verdiniz. Ha bize de okumak ve seyretmek kalıyor. Ama bir şeyi elimizden almanız zor; o da, sizin inanırlığınız ne kadarsa biz de o kadar inanıyoruz, güveniyoruz sözde sözünüze. Sonuç olarak yapılan bir şey varsa ortada, geçmişten veya şimdiden, ancak istendiğinde çıkar ortaya. Bu nedenle artık ortaya çıkmış olmasının da artık bir değer taşımadığı aşikardır.

Bir suçun cezasını ancak o suçu işleyen kişinin vicdanı verir. Ha o da yoksa zaten, söylenecek fazla bir şey yoktur. Elbette kanunlar var, suç varsa ceza var. Ama demem odur ki, suçu sabitlenene kadar kişi masumdur. Ne yazarsan yaz, ne çizersen çiz, ne kadar yıpratmaya çalışırsan çalış, bu böyledir. Suçu sabitlendiğinde ise, ne yazık ki bu sefer bu suçun cezasını tek kişi değil, koca bir takım çekecek. Belki gerçekten de bileklerinin hakkıyla aldıkları her zaferin üstüne kocaman siyah bir örtü düşecek. Sahada yüreğin ve inanmışlığın gücüyle dökülen terler buhar olup uçacak.

Bir Beşiktaş taraftarı olarak, bir sporsever olarak, beni en çok üzen hak ile dökülen terlerin heba olmasıdır, her kim olursa olsun, üstünde hangi renkleri taşırsa taşısın.

Yani kısaca, sen ne yazarsan yaz, ne manşet atarsan at, ben yüreğimde mahkum etmedim hedef gösterdiğini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder