30 Haziran 2011
Kore ve Romantik Komedi
29 Haziran 2011
İlerleyen Dünya, Kaybolan Sabır
Vereceğim örnekler işim gereği biraz teknolojik olacak affedin ama en iyi bu alanda gözlem yapabiliyorum. Bundan 15 sene önce işe girdiğimde şirkette internet çıkışı yoktu. Sonra ufak bir internet kafe kurduk ve çalışanlar öğle tatillerinde "sırayla" buradaki bilgisayarları kullanıyor ve 56Kbit bağlantı hızı ile internette aradıklarını bulmaya çalışıyorlardı. Kısıtlı zamana rağmen kimsenin hayıflandığını veya sinirlendiğini hatırlamıyorum. Tek birşeye dikkat ediliyordu o da işi biten kişinin bilgisayarın başında gereksiz vakit öldürmüyor olmasıydı. Yazılı olmayan bir kural idi adeta. Yani bugün Facebook v.b. mecralarda vakit geçirmek için tur attığımızı düşünürsek...
Her neyse bugün yılların tecrübesi ve işinde guru diyebileceğimiz bir sektör çalışanı, kurulum yaptığı bilgisayarın hızından şikayet ediyordu. Eğer az evvel yukarıda bahsettiğim dönemlerde çalışmadığını bilsem anlamlı gelebilirdi bu şikayeti fakat o an anlam veremedim. Daha sonra oturup düşündüğümde insanoğlu'nun eline verilen imkan ne kadar çok olursa, o kadar çok şikayet ettiğini ve sabırsız olduğunu farkettim. Hiç zorlamadan aklıma onlarca örnek geliverdi.
Sonra tekrar düşündüm; acaba bu sabırsızlığın olumlu yönleri de yok muydu ? Aklıma gelen ilk faydası ilerleme için gereken motivasyonu sağlamasıydı. Eğer tüm insanlık o an ki mevcut durumundan memnun olsa teknoloji şu an bulunduğu noktaya ulaşamazdı. Fakat bu sabırsız ve doyumsuz bakış açısı faydalı olduğu kadar da zararlı. Çünkü bu sabırsızlık ve doyumsuzluk insanın yine insanlarla olan sosyal ilişkilerine de olumsuz bir şekilde yansıyor. Özellikle insanlar kendilerine bu hizmetleri getiren ve sunan kişileri çok kolay kırabiliyor ve üzebiliyorlar. Bunun dışında o kadar hızlı bir hayat yaşamaya alıştırılmışız ki; en ufak bir gecikmede karşımızdaki insanı kim olduğuna bakmadan üzebiliyoruz.
Hayat kısa fakat bence hiçbir zaman başka bir hayatı kırıp, üzecek kadar acele etmemek gerekiyor diye düşünüyorum. O yüzden yaşam ne kadar hızlansa da biz arasıra frene dokunmayı bilmeliyiz.
28 Haziran 2011
Pembe Patiler
Ve biz bu sorunun hala açıklık kavuşamadığı bir ülkedeyiz tabi ülkedeki diğer sorunları çözemeyen insanlardan bu konu hakkında nasıl bişey yapmaları beklenebilir ki.
Dedim ya onların bir hataları yok insanlara güvenmeye çalışmaktan başka..
Geç Olsun , Geçmiş Olsun
Bu sene baktık öyle ahım şahım birşey yok gene de geleneği bozmayalım diyip Kavak Yellerine devam ettik. Sonra Behzat Ç. bizde müptelalık yaptı. O kadar doğal o kadar eğlenceli ve bir o kadar da vay anasını dedirttiren...
Yaz geldi o, bu , şu dizi tatile girdi. Kaldık mı öyle? yok canım, kalmayız biz. Evin efendisi tesadüfen Ezel adlı dizinin finaline denk gelince bizim de rotamız belli oldu. Ta en baştan başladık Ezel'i izlemeye.
Duma'nın eşsiz eseri Monte Kristo Kontu'nu neredeyse yirmi yıl önce okumuştum, pek çok da uyarlama izledim. Kimi tam olarak eserin filme uyarlaması iken, bazısı da esinlenme diyebileceğiniz izler taşıyordu. Orjinal eserin güzelliğini hiç birinde bulamadığımı söylemem lazım. İşte bu yüzden Ezel yayına başladığında, aynı ön yargıyla, seyretmeyi düşünmedim bile.
Şimdi, henüz ilk bölüm izlemişken, önyargının aslında ne kadar yanıltabileceğini farkediyorum. Her ne kadar esinlenme olsa da, hikaye en az dünya kadar yaşlı bir hikaye. İhanet, intikam, aşk ve nefret. Şimdi böyle söyleyince çok klişe geliyor, ama değil işte... Amerikayı yeniden keşfetmek değildir mesele, onu anlatabilmektir.
Gerek senaryo, gerek çekim, gerek oyuncular, sizi heyecanla koltuğa çakabiliyorsa, birileri bu bildik hikayeyi anlatmayı hakkıyla başarmış demektir. İşte ben bu hakkı bu yiğide veriyor ve Ezel macerama kaldığı yerden devam ediyorum.
Yaz Yaz Yaz Bir Kenara
27 Haziran 2011
Sonunda beklenen "kalite" bizim oldu
Günümüz dünyasının ayıplarından biri olan dizisi veya filmi çekilene kadar kitabından haberdar olmamamız Behzat Ç. için de geçerli idi. Emrah Serbes'in ilk Behzat Ç. kitabı olan "Her Temas İz Bırakır"dan uyarlanan dizi, hem uyarlama olarak hem de gerçek anlamda "izleyen" gibi düşünüp, karakterleri ekrana sunmak bakımından çok başarılı oldu.
Kitapları ( özellikle de Son Hafriyat'ı ) okuyanlar bilir, Emrah Serbes kurgu konusunda çok başarılı bir yazar.Buna ek olarak çok biri bir "sır" saklayıcı. Sizi tahminlere zorlasa da finale kadar sakladığı ve esas can alıcı nokta olan hikayenin esas sırrını çok iyi saklıyor. Bu da onu komple bir polisiye roman yazarı yapıyor. Umarım daha çok kitap yazar ve okuruz.
Behzat Ç. hakkında, özellikle de final hakkında yazacak çok şey var ama açıkcası hem anlatması çok zor hem de bence biri Behzat Ç. nedir diye merak ediyorsa, oturup hem kitaplarını okumalı hem de diziyi izlemelidir.
26 Haziran 2011
Bir Yağmur, Bir Güneş
Yaşamın gerektirdiği her anı doyasıya, güneşi de yağmuru da, fırtınayı ve borayı da severek yaşamak değil midir güzel olan? Pamuk pamuk karlar gökyüzünden tüy gibi yere düşerken, soğuk yerine beyazı düşünmek; fırtına, pencere pervazları altından odanın içine doğru şarkısını söylerken, rüzgarın öfkesi yerine, o eşsiz melodinin namelerini duyabilmek; yağmur, damlalarını toğrağın üzerine bırakırken, ıslanmayı değil, temizlenmeyi, her anlamıyla ilk doğduğumuzda içimizde olan o saflığa dokunabilmek; güneş açtığında, gözlerimizi acıttığını değil, içimizi ısıtan, yüzümüze o heyecan dolu gülümsemeyi konduran neşeli ışıkları düşünmek, değil midir?
Yaşama ruhumuzla, kalbimizle bakmak değil midir güzel olan?
Battal Gazi Aranıyor...
Filmlerde çekim tekniklerinden ve kimi zaman da imkansızlıklardan kaynaklanan hata ve absürdlükler olsa da bir dönem çocuk ve gençlerinin bayıla bayıla izlediği de bir gerçektir. Bugünlerde bu gerçeğin farkında olan ve Battal Gazi'nin doğum yeri olarak bilinen Malatya'da iş yapan bir inşaat şirketinin sponsorluğunda yeni bir Battal Gazi filmi için kollar sıvanmış durumda.
Bu nedenle de dün Beyoğlu'nda düzenlenen ve Cüneyt Arkın'ın da katıldığı bir etkinlik ile artık emekli Battal Gazi Cüneyt Arkın yerine yeni bir oyuncu aramalarına başlandı. Filmin tanıtımının da yapıldığı etkinlikte aranan kişinin en büyük özelliği olarak "ata binebilmesi" gerekliliği, etkinliğe getirilen bir kır at ile vurgulandı.
Ayrıca bir de internet sitesi kurulmuş. Burada yer alan başvuru formunu doldurarak başrol erkek ve kadın oyuncu adayları rol için başvurabiliyorlar. Erkekler için aranan başvuru koşulları mantıklı gelse de kadın başrolü için aranan "dövüş sanatlarından birini bilmesi" şartı bana ilginç geldi. Sanıyorum yeni çevrimde tek kahraman Battal Gazi olmayacak, yanına bir de kadın kahraman eklenecek gibi duruyor.
Sonuç nasıl olacak bilemiyorum ama umarım iyi bir çalışma ortaya çıkar da biz de çocukluk kahramanımızı yeniden izleme fırsatı buluruz.
Kaynaklar :
http://www.battalgaziaraniyor.com/
http://www.wikipedia.com