29 Haziran 2011

İlerleyen Dünya, Kaybolan Sabır

Bugün seneler sonra çalıştığım işyerinde farkettim ki; günümüzde insanların sabrı ya hiç kalmamış ya da tamamen bitmek üzere. Nasıl mı ? Dünya o kadar hızlı işleyen bir makina halini almış ki bunun gerisinde kalan herşey insanlar için tahammülsüzlük kaynağına dönüşüveriyor.

Vereceğim örnekler işim gereği biraz teknolojik olacak affedin ama en iyi bu alanda gözlem yapabiliyorum. Bundan 15 sene önce işe girdiğimde şirkette internet çıkışı yoktu. Sonra ufak bir internet kafe kurduk ve çalışanlar öğle tatillerinde "sırayla" buradaki bilgisayarları kullanıyor ve 56Kbit bağlantı hızı ile internette aradıklarını bulmaya çalışıyorlardı. Kısıtlı zamana rağmen kimsenin hayıflandığını veya sinirlendiğini hatırlamıyorum. Tek birşeye dikkat ediliyordu o da işi biten kişinin bilgisayarın başında gereksiz vakit öldürmüyor olmasıydı. Yazılı olmayan bir kural idi adeta. Yani bugün Facebook v.b. mecralarda vakit geçirmek için tur attığımızı düşünürsek...

Her neyse bugün yılların tecrübesi ve işinde guru diyebileceğimiz bir sektör çalışanı, kurulum yaptığı bilgisayarın hızından şikayet ediyordu. Eğer az evvel yukarıda bahsettiğim dönemlerde çalışmadığını bilsem anlamlı gelebilirdi bu şikayeti fakat o an anlam veremedim. Daha sonra oturup düşündüğümde insanoğlu'nun eline verilen imkan ne kadar çok olursa, o kadar çok şikayet ettiğini ve sabırsız olduğunu farkettim. Hiç zorlamadan aklıma onlarca örnek geliverdi.

Sonra tekrar düşündüm; acaba bu sabırsızlığın olumlu yönleri de yok muydu ? Aklıma gelen ilk faydası ilerleme için gereken motivasyonu sağlamasıydı. Eğer tüm insanlık o an ki mevcut durumundan memnun olsa teknoloji şu an bulunduğu noktaya ulaşamazdı. Fakat bu sabırsız ve doyumsuz bakış açısı faydalı olduğu kadar da zararlı. Çünkü bu sabırsızlık ve doyumsuzluk insanın yine insanlarla olan sosyal ilişkilerine de olumsuz bir şekilde yansıyor. Özellikle insanlar kendilerine bu hizmetleri getiren ve sunan kişileri çok kolay kırabiliyor ve üzebiliyorlar. Bunun dışında o kadar hızlı bir hayat yaşamaya alıştırılmışız ki; en ufak bir gecikmede karşımızdaki insanı kim olduğuna bakmadan üzebiliyoruz.

Hayat kısa fakat bence hiçbir zaman başka bir hayatı kırıp, üzecek kadar acele etmemek gerekiyor diye düşünüyorum. O yüzden yaşam ne kadar hızlansa da biz arasıra frene dokunmayı bilmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder