Sabahın bir saatinde gözlerini açtığında gördüğün güneş ve ardından bastıran yağmur... Bir açıyor , bir kapıyor. Sen yağmurla yıkanan topraktan çıkan o mis gibi yeşil kokuyu içine çekerken, güneş bir daha ne zaman parlar diye soruyorsun kendine. Evet diyorsun, hafif hafif esen rüzgarla gelen yaz yağmurunu severim, ama gene de güneşin ışıklarının içimi ısıttığı, bir gün sonrası için verdiği umudu da severim.
Yaşamın gerektirdiği her anı doyasıya, güneşi de yağmuru da, fırtınayı ve borayı da severek yaşamak değil midir güzel olan? Pamuk pamuk karlar gökyüzünden tüy gibi yere düşerken, soğuk yerine beyazı düşünmek; fırtına, pencere pervazları altından odanın içine doğru şarkısını söylerken, rüzgarın öfkesi yerine, o eşsiz melodinin namelerini duyabilmek; yağmur, damlalarını toğrağın üzerine bırakırken, ıslanmayı değil, temizlenmeyi, her anlamıyla ilk doğduğumuzda içimizde olan o saflığa dokunabilmek; güneş açtığında, gözlerimizi acıttığını değil, içimizi ısıtan, yüzümüze o heyecan dolu gülümsemeyi konduran neşeli ışıkları düşünmek, değil midir?
Yaşama ruhumuzla, kalbimizle bakmak değil midir güzel olan?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder